Bu koku beni kahveciler sokağına kadar sürükledi, duydunuz zilin sesini doğru kahveci dükkanına. Bu zil de kahvecilerin çıngırağı oluyor. Sıraya girdim, değirmenden taze çekilmiş kahve alabilmek için bekledim, sıram geldiğinde yeni çekilmiş sıcacık kahvemi koklayarak ayrıldım oradan”.
Kahve benim için sıradan bir içecek, hatta bir kültür olmaktan öte, gündelik hayatımı renklendiren, sabah uyandıran, arkadaşlararası muhabbete neşe katan, zaman zaman dinlendiren yaşamımın bir parçası.
Nescafe ya da filtre kahvelerden bahsetmiyorum, Türk kahvesi sadece…
Sabah kahvaltı ettikten sonra, bakır cezvemi çıkardım ve buzdolabına yöneldim, pek iyi bir sürpriz olmadı bir kaşık bile kahve kalmamış. Yazdan kalan bir yunan kahvesi vardı bari onu bulayım, rengi daha açık ama tadı benziyordu biraz, raflarda aradım taradım yok. İnternettenHelli(kakuleli) kahve almıştım(kahveye 3TL, kargoya da 7TL ödeyerek), Allah o da yok bitmiş. Annem damla sakızlı kahve vermişti belki ondan biraz kalmıştır dedim ama o da tükenmiş. Bu nasıl bir hata, üstelik dün markette 1 saate yakın zaman geçirmiş, kuş sütüne kadar almışken, böyle bir unutkanlığı nasıl yaptım bilmiyorum. Çare tükenmez dedim ve komşular grubuna what’s up dan mesaj attım, komşunuz için bir kaşık kahve lütfen…Biri işte, biri karşıda iken bir cevap geldi, “ben de var” diye…Çocuklar gibi şendim.
Yine bir gün Kadıköy’de yürüyoruz, yok bu kokuya karşı koymamız imkansız, közde kahve.Ben sade arkadaşım az şekerli söyledik ama muhtemelen iki az şekerli gelir diye düşündüm. Yok, hiç karıştırmamışlar, az şekerli gerçekten de az şekerli. Yanında su yoksa ya da şişe su gelirse olay çıkarıcağım dedim ama orjinal bir bardakta su ve lokum da geldi ikram olarak. Şimdi oldu işte, kahve gelecekse adabına uygun olmalı, sunum bu işin önemli bir parçası. Baktım köpüğü kallavi ayarda mı yoksa numaradan köpük mü ilave edilmiş diye ama burdan da tam not. Keyfimiz yerine geldi şimdi..Fala bakılıp bakılmasa da o kahve içildikten sonra çevrilip kapanacak. İki güzel söz kelam edilecek.
Benim kahve ile maceralarım ve anılarım bitmez, her yiğidin bir yoğurt yiyişi varsa her kadının da bir kahve içişi ve kahve yapışı vardır. Ocakta pişen kahve arkanı döndüğün anda taşar, hatta arkanı dönmeni bekler. Kahve soğuk suyla, kısık ateşte yapılır, sürekli karıştırılmaz sabırla beklenir.Neyse şimdi makineler var da yüzdeyüz tutturmak garanti. Komşu kahvesi, sabah kahvesi, gelin kahvesi diye söylenip çeşitlendirilir.
Eskilerin dedikleri gibi kırk yıllık hatırı olan kahve aslında bir bahane, muhabbet şahane. Hatta biraz abartmışlar; kahvaltı kelimesi, kahvealtı’ndan geliyormuş yani kahvaltı bile bahane, maksat kahve içmeden önce bişeyler atıştırmak gibi. Kahvenin yanında ikram edilen suyun anlamı ise, misafir önce suyu içiyorsa aç, önce kahveyi içiyorsa tok anlamına geliyormuş. Şimdi koka kola’nın üzerinde yazılar var, hamarat karım, eline sağlık vs gibi…ama bu sözsüz iletişim tarzı o zamanlar da varmış meğer. Fal da bir anlamda, yüzüne söyleyemediğini fincana söylettirmek gibi.
Bu kadar lafın üstüne artık bi kahve içmek lazım, ferah kahveleriniz olsun.