Çok zaman oldu blog yazısı yazmayalı. Bu sitede ki son yazımı geçen nisan ayında yazmıştım. Ama son on yılı düşününce düzenli olarak yazı yazmıyorum. Zaten yazı yazmak zorunda değilim fakat bazı düşüncelerimi ve yaşadıklarımı yazarak bir yerlere bırakıp devam etmek iyi gelebiliyor.
Tam bir ay sonra bu saatlerde elli yılı geride bırakıp elli birinciye başlayacağımı gerçeği kapsamında zaman ile ilgili endişeler artarken daha ileriye dair planlar ve belirsizlikler de sırtımda benimle geliyor.
Standart insan hayatı evrelerini benim hayat yolculuğumda olan versiyonunu yazayım biraz. 1973 ile 1983 arası ilk on sene çok standart olmayan ama olması gereken rotaya evrilen bir dönemi atladıktan sonra ilk on yılımın bittiği sene olan 1983 yılında Türkiye’de ihtilal sonrası normale dönmeye çalışırken yine terör ve deprem can alırken bazı gazeteler kapanıyor bazı gazeteler de tekrar yayın hayatına dönüyordu.

Turgut Özal ülkenin gündemine başbakan olarak girdiği zaman, hayatımın ikinci on yılı da onun varlığıyla şekillenecekti. Elbette, bu durum sadece benim değil, ülkede yaşayan herkesin hayatını etkileyecekti. Özal, 1993 yılındaki vefatına kadar bir şekilde etkiler bırakacak ve bu etkileri hissettirecekti. Vatandaşların bir kısmı onu seviyor ve saygı duyuyordu çünkü ekonomik reformları ve dış politika hamleleri ile ülkeyi değiştirdiğine inanıyorlardı. Ancak diğer bir kesim onun politikalarını ve yaklaşımını eleştiriyordu.
Ortaokul, lise ve üniversite yıllarımı kapsayan on ile on iki yıl en sorumsuz ve eğlenceli yıllar olarak her daim hoş bir tat olarak damağımda kaldı. Çoğu insana göre de bu dönem güzel anılarda yaşar. Ama seksenler ve doksanlarda öğrenci olmak günümüzün öğrenciliğinden mutlaka daha farklıydı. En net durum ise ekonomik zorlukları o yıllar ile karşılaştırdığımızda bugünler ile arasında büyük farklar olduğu çok açık ve nettir. Bu dönem farklılıkları ile ilgili bir değerlendirmeyi başka bir blog yazısının konusu olarak bir kenara ayırıp yirmili yaşların başlaması ile öğrencilik döneminin bitmesi ve geleceğe dair kaygıların ile hissedildiği zamanlara gelelim.
İnsan hayatının özellikle de genç yaşlarda yaşanan bir iki yıl kaybın önemi ilerleyen yıllarda kendisini gösteriyor. Nasıl gösterdiğine gelirsek, sadece emekliliğe yansıyan prim sayısı olarak diyebiliriz. Buradan gelmek istediğim nokta hayatımızın en az yirmi beş yılını kapsayacak bir mesleğe başlamadan önce bize en uygun olan mesleği doğru olarak seçebilmek adına çıktığımız yolu doğru şekilde değerlendirmemiz gerektiğidir. Bir parantez açmak istiyorum. Belirttiğim yirmi beş yıl standart kabul görmüş bir zaman dilimi. Bu zaman dilimini uzatmak veya kısaltmak tamamen kişisel tercihler ile ilintili doğal olarak. Bu süreçte ileride mesleğimizde tatmin edici bir kariyere sahip olmamız adına gençlik yıllarında kararlar alırken kendimizi tanımalı, yeteneklerimizi keşfederek bu doğrultuda seçim yapmalıyız. Unutmayalım ki, doğru meslek seçimi, yaşam kalitemizi belirleyen önemli bir faktör.

Sosyalmedyaloji Sosyal Medya Haber ve Bilgi Platformu