Mezopotamya’nın zengin tarih ve kültürüne tanıklık ettiğim kısa ama yoğun bir tur deneyimimden hafızamda kalanları, kendi çektiğim fotoğraflar eşliğinde sizlerle paylaşmak istiyorum. Dijital kaynaklardan edindiğim bilgileri de harmanlayarak oluşturduğum içerik, bu bölgeyi ziyaret etmek isteyenler için küçük bir rehber niteliğinde olacak. İşte dört bölümden oluşacak GAP Mezopotamya turu yazımın ile bölümü;
GAP Mezopotamya turu, Gaziantep’te başlayarak yine Gaziantep’te son buluyor. Gaziantep, tarih boyunca İpek Yolu’nun önemli duraklarından biri olmuş, bu kervan yolunun üzerinde konumlanan bir şehir. Aynı zamanda “Baharat Yolu” olarak da anılan bu tarihi yol, Gaziantep’i zengin kültürlerin kesişim noktası haline getirmiştir. Bu benzersiz konum, Gaziantep mutfağını etkileyerek ona muazzam bir çeşniliğin kapılarını aralıyor.
Gaziantep mutfağı, Türkiye’nin en zengin mutfaklarından. Şehir, taze ve doğal malzemelerin ustaca kullanıldığı yemekleriyle ünlü.
Baklava, katmer, ali nazik kebabı, beyran çorbası, lahmacun gibi lezzetler, Gaziantep mutfağının yıldızları. Baharatların özenle seçildiği, etin ustalıkla pişirildiği bu mutfak, son yıllarda gastronomi turizmi için bir cazibe merkezi haline gelmiş.
Dünyanın en önemli mozaikleri arasında sayılabilecek eserlerin yer aldığı Zeugma Mozaik Müzesi’ne gitmeden önce şehrin renkli çarşılarına uğrayıp ( Bakırcılar Çarşısı, Yemeniciler Arastası, Almacı Pazarı ), Gaziantep’in en eski mekanlarından olan Tahmis Kahvesi‘nde kahve eşliğinde nefis baklavalarının tadına baktım.
Tahmis Kahvesi, Türkmen Ağası ve Sancak Beyi Mustafa Ağa Bin Yusuf tarafından, Mevlevihane Tekkesi’ne gelir getirmek amacıyla 1635-1638 yılları arasında inşa edilmiştir. 1901-1903 tarihlerinde iki büyük yangın geçirmiş ve Mevlevihane’nin postnişini Feyzullah oğlu Şeyh Münip Efendi, Tahmis Kahvesi ve 33 dükkanı yeniden inşa etmiştir. Uzun yıllar “Löküslü Kahve” ve “Tömbekici Kahvesi” olarak da bilinen Tahmis Kahvesi, tarih boyunca çeşitli restorasyonlar geçirmiştir.
Gaziantep gezisi olunca Mozaik Müzesi’ne gitmeden tabi ki olmaz. Gaziantep Zeugma Mozaik Müzesi, 2011’de açılmış olup 30.000 metrekarelik bir alana sahiptir. Müze, Zeugma Antik Kenti’nden getirilen mozaikleri, Doğu Roma Dönemi’ne ait kiliselerin taban mozaiklerini ve diğer eserleri içermektedir. Müze, dünya çapında önemli mozaiklere ev sahipliği yapmakta olup, zengin konu ve renk çeşitliliği ile dikkat çekmektedir.
Çingene Kızı mozaiği, Mainad Villası’nın yemek odasının taban mozaiğidir ve yüzünün tamamı olmamasına rağmen “Mona Lisa” benzetmesiyle anılmaktadır. Mozaiğin bordürlerine ait parçalar, Türkiye’nin diplomatik çalışmaları sonucunda ülkeye iade edilmiş ve müzeye kazandırılmıştır.
Gaziantep’ten sonra ki durak Şanlıurfa. İki şehir arası 150 km. Yolculuk yaklaşık 1.5 – 2 saat sürüyor. Şanlıurfa, halk arasında “Urfa” veya eski adıyla “Edessa” olarak bilinir. 2 milyonu aşkın nüfusuyla bölgenin en büyük şehridir. Şehir, İbrahim Peygamber ve Kral Nemrud’a dair hikayelerle zenginleşmiş, peygamberlerin şehri olarak kabul edilmektedir. Nemrud tarafından kurulduğuna inanılan Şanlıurfa, halk hikayelerinde ve dini inançlarda önemli bir yere sahiptir.
Şanlıurfa’da, Balıklıgöl, Ayn Zeliha Gölü, ve Hz. İbrahim’in doğduğu mağara gibi kutsal mekanları ziyaret ettikten sonra, şehrin renkli çarşılarında kısa bir tur attık. Akşam yemeği için Taşsaray Restaurant’ta, lezzetli Urfa kebabı ve patlıcanlı kebapları tatma fırsatını yakaladım.
Balıklıgöl, halk arasında “Halil-ür Rahman” olarak da bilinen ve “Allah’ın Dostu” anlamına gelen bir isme sahip kutsal bir göldür. Şanlıurfa’da bulunan gölün çevresinde dolaşan pek çok hikaye vardır. İşte Balıklı Göl’ün en çok anlatılan iki hikayesi:
Birinci hikaye, Babil Hükümdarı Nemrut ile Hz. İbrahim Peygamber arasında geçer. Hz. İbrahim, putperestlikle mücadele eden bir peygamberdir. Nemrut’un kızı Zeliha, Hz. İbrahim’e aşıktır ve ona inananlardan biridir. Nemrut, Hz. İbrahim’i ateşe attığında, Hz. İbrahim’in düştüğü yerdeki ateşin göle, ateşte yanan odunların ise balıklara dönüştüğüne inanılır.
İkinci hikaye ise Kral Nemrut’un rüyasında gördüğü bir yıldız sonucunda doğacak bir erkek çocuğunun hükümdarlığını elinden alacağına dair rüya yorumlarına dayanır. Bunun üzerine Nemrut, doğacak bütün erkek çocuklarının öldürülmesini emreder. Hz. İbrahim, bu tehlikeden kurtulmak için mağaraya bırakılır. Hz. İbrahim, büyüdüğünde Nemrut’un zulmüne karşı çıkar ve putları parçalar. Bu olayın ardından Nemrut, Hz. İbrahim’i yakmak ister, ancak bu sırada Allah’ın bir mucizesiyle Hz. İbrahim ateşe atıldığında ateş suya, odunlar ise balığa dönüşür. Hz. İbrahim, düşerken gül bahçesine iner.
Halil-ür Rahman Gölü, Urfa Kalesi’nin güneyinde, 150 m2 alanı bulunan kutsal kabul edilen bir göldür. Göletteki balıklar, bu mekanın kutsallığına inanıldığından yenmez. Rivayetlere göre, Hz. İbrahim’in ateşe atılacağı zaman, Nemrut’un kızı Zeliha, Hz. İbrahim’in dinine iman ettiğini söyleyince babası tarafından ateşe atılır ve Zeliha yanarak hayatını kaybeder. Hikayeye göre, Zeliha’nın düştüğü yerde Aynzeliha Gölü oluşur. Diğer bir rivayete göre ise Zeliha’nın göz yaşlarından oluştuğu için “Aynzeliha” adı verilmiştir. Halk inanışlarına göre, göldeki balıklar kutsal kabul edilir ve onlara dokunanların öleceğine veya başlarına bela geleceğine inanılır. Göl çevresindeki çay bahçeleri, ziyaretçilerin tarihi atmosferi içine çekilip dinlenmeleri için bir fırsat sunar.
Şanlıurfa, tarih boyunca zengin kültürel dokusu ve tarihi mirasıyla ön plana çıkan bir şehir olmuştur. Şehirdeki çarşılar, bu zenginliği yansıtan önemli mekanlardır. İşte Şanlıurfa’da bulunan bazı çarşılar:
Şanlıurfa Kapalıçarşı: Şehrin merkezinde yer alan bu çarşı, geleneksel dokusunu koruyan dükkanlarıyla ünlüdür. El işi ürünler, tekstil, takı ve yöresel ürünlerin satıldığı bu çarşı, ziyaretçilere benzersiz bir alışveriş deneyimi sunar.
Bakırcılar Çarşısı: Urfa’nın bakır işlemeciliğiyle ünlüdür. Bu çarşıda bakır ustalarının ürettiği çeşitli ürünleri bulabilirsiniz. Geleneksel bakır işçiliğiyle yapılan sahanlar, cezveler ve süs eşyaları bu çarşıda satılmaktadır.
Şanlıurfa Tarihi Çarşıları: Şehirdeki tarihi çarşılar, Osmanlı döneminden günümüze kadar uzanan tarihi izleri barındırır. Bu çarşılarda antikacılardan el yapımı ürünlere, geleneksel kumaşlardan hediyelik eşyalara kadar çeşitli ürünleri bulabilirsiniz.
Şanlıurfa Halil-ür Rahman Çarşısı: Balıklı Göl çevresinde bulunan bu çarşı, geleneksel Urfa mimarisini yansıtan dükkanlarıyla dikkat çeker. El dokuması kilimler, yöresel giysiler ve hediyelik eşyalar bu çarşıda bulunabilir.
Urfa kebabı, kendine özgü lezzetiyle tanınan bir Türk mutfağı lezzetidir. Adana kebabından farklı olarak, Urfa kebabının öne çıkan özelliği kullanılan kıyma çeşididir. Adana kebapta genellikle dana ve kuzu kıymasının karışımı tercih edilirken, Urfa kebabında ise daha az yağlı kıyma ve kuyruk yağı kullanılır.
Urfa kebabının hazırlanışında, etin baharatlarla harmanlanması ve özel olarak şekil verilmesi önemli bir rol oynar. Kırmızı pul biber, isot, kimyon, tuz ve diğer baharatlar, ete özgün bir lezzet kazandırır. Hazırlanan karışım, şişe geçirilerek özel bir şekil verilir ve mangalda pişirilir.
Pişirme işlemi sırasında etin üzerine serpilen ince lavaş veya ekmek, Urfa kebabının karakteristik sunumuyla bütünleşir. Yanında taze soğan, domates, marullarla servis edilen bu lezzet, özel soslarla da tatlandırılabilir. Urfa kebabı, Türk mutfağının yöresel zenginliklerinden biri olarak sofralarda kendine has bir konuma sahiptir.
Aşağıdaki iştah acıcı fotoğrafı Taşsaray Restaurant‘ta çektim. Ne kadar lezzetli olduğu zaten fotoğraftan görülüyor. Yolunuz Şanlurfa’ya düşerse burada yörenin kebaplarının tadına bakabilirsiniz.
GAP Mezopotamya turunun ikinci günü yine Şanlıurfa sınırları dahilinde olan Harran ve Göbeklitepe’ye oradan da Mardin’e geçtik. Bir sonraki yazımda bu mekanlar ile ilgili bilgiler ve fotoğrafları paylaşacağım.
Fotoğraflar : Kayıhan Badalıoğlu