Dijital Çağda Çocuklarda Internet Bağımlılığı

Günümüz çocukları, gözlerini dijital bir dünyaya açıyor ve akıllı telefonlar, tabletler, sosyal medya platformları hayatlarının erken yaşlardan itibaren ayrılmaz bir parçası haline geliyor. Eğitimden eğlenceye, iletişimden bilgiye erişime kadar sayısız fayda sunan bu teknolojiler, aynı zamanda madalyonun diğer yüzünde ciddi bir tehdidi de beraberinde getiriyor: çevrimiçi davranışsal bağımlılık. Amerikan Psikiyatri Birliği’nin (APA) tanı kılavuzu DSM-5’te “internet oyun bozukluğu” gibi yeni kategorilerin yer alması, bu durumun artık psikiyatrik bir sorun olarak kabul edildiğinin en net göstergesi.

Çevrimiçi Bağımlılığın Pençesinde: Tanım, Belirtiler ve Vahim Örnekler

Çevrimiçi bağımlılık, bireyin dijital araçlara ve platformlara yönelik kullanım alışkanlıkları üzerinde kontrolünü kaybetmesi ve bu durumun günlük yaşamını, sorumluluklarını ve sosyal ilişkilerini olumsuz etkileyerek işlevsellik kaybına yol açması olarak tanımlanmaktadır. Bu bağımlılığın temel belirtileri arasında dijital aktivitelere ayrılan sürenin giderek artması (tolerans gelişimi), çevrimiçi olunamadığında huzursuzluk ve yoksunluk hissi, kullanımı azaltma veya durdurma çabalarının başarısız olması, okul ve aile gibi temel sorumlulukların ihmal edilmesi ve gerçek dünyadaki sosyal etkileşimlerden çekilme yer alır.

Bu durumun ciddiyeti, dünya genelinden ve Türkiye’den çarpıcı vaka örnekleriyle daha da netleşmektedir. Türkiye’de bir çocuğun aralıksız 36 saat boyunca çevrimiçi oyun oynadıktan sonra bayılması veya İngiltere’de başka bir çocuğun telefonuna erişimi engellendiğinde şiddetli yoksunluk belirtileri göstererek nöbet geçirmesi gibi olaylar, bu davranışların masum bir alışkanlığın çok ötesinde, klinik müdahale gerektiren ciddi bir probleme işaret ettiğini göstermektedir.

Beynin Ödül Tuzağı: Nörobiyolojik Etkiler ve Dopaminin Rolü

Çevrimiçi bağımlılığın nörobiyolojik temelleri, özellikle beynin ödül sistemini hedef alan mekanizmalarda yatmaktadır. Sosyal medya platformları ve çevrimiçi oyunlar, anlık tatmin ve keyif hissi yaratan dopamin salınımını tetikleyecek şekilde tasarlanmıştır. Facebook’un 2008 yılında kullanıma sunduğu “beğen” butonu, bu dopamin bazlı ödül mekanizmasının en bilinen örneklerinden biridir; kullanıcıyı sürekli olarak platforma geri dönmeye ve etkileşimde bulunmaya teşvik eden bir döngü yaratır. Benzer şekilde, TikTok gibi kısa video formatına dayalı uygulamalar, hızlı ve sürekli bir uyaran akışı sunarak dikkat süresini dramatik şekilde kısaltmakta ve anlık haz arayışını pekiştirmektedir.

Bu durumun beyindeki yansımaları da bilimsel çalışmalarla desteklenmektedir. 2021 yılında prestijli JAMA Psychiatry dergisinde yayımlanan bir beyin görüntüleme çalışması, çevrimiçi oyun bağımlılığı olan ergenlerin beyinlerindeki nükleus akumbens (beynin ödül merkezi) bölgesinde, madde bağımlılığı gösteren bireylerle benzer nörolojik aktivite örüntüleri tespit edildiğini ortaya koymuştur. Bu bulgu, çevrimiçi bağımlılığın beyin kimyası üzerindeki etkilerinin ciddiyetini vurgulamaktadır.

Ekranların Ardındaki Yalnızlık: Psikososyal Sonuçlar ve Kimlik Krizi

Çocuklarda ve ergenlerde çevrimiçi bağımlılığın en sık gözlemlenen psikososyal sonuçları arasında depresyon, anksiyete bozuklukları ve sosyal izolasyon yer almaktadır. Sosyal medya platformlarında sıklıkla sergilenen idealize edilmiş, filtrelenmiş ve gerçeklikten uzak yaşam tarzları, çocukların kendi hayatlarını ve başarılarını yetersiz görmelerine, kendilerini dışlanmış hissetmelerine neden olabilmektedir. Bu durum, özellikle kimlik gelişiminin hassas bir evresi olan ergenlik döneminde benlik saygısını olumsuz etkilemekte ve derin bir yetersizlik duygusuna yol açabilmektedir.

“FOMO” (Fear of Missing Out – Gelişmeleri Kaçırma Korkusu) olarak adlandırılan kavram, sosyal medya kaynaklı sürekli bir kaygı ve bağlantıda kalma zorunluluğunu ifade eder. Bununla birlikte, aşırı ekran süresi dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) semptomlarını artırabilir, uyku düzenini bozarak kronik yorgunluğa yol açabilir ve yüz yüze iletişim becerilerinin gelişimini engelleyerek sosyal beceri zayıflıklarına neden olabilir.

Kırılgan Benlikler: Düşük Benlik Saygısı ve Beden İmajı Sorunları

Çevrimiçi dünyanın, özellikle sosyal medya platformlarının çocuklar üzerindeki bir diğer yıkıcı etkisi de benlik saygısı ve beden imajı üzerinde görülmektedir. Özellikle kız çocukları, sosyal medyada karşılaştıkları filtrelenmiş, rötuşlanmış ve gerçekçi olmayan güzellik standartları nedeniyle kendi bedenleriyle ilgili ciddi sorunlar yaşayabilmektedir. Bu durum, bazı çocuklarda yeme bozuklukları (anoreksiya, bulimia), aşırı diyet takıntısı ve hatta erken yaşlarda estetik ameliyat taleplerine kadar varan patolojik davranışlara zemin hazırlayabilmektedir. 2022 yılında ABD’de bir ergenin, sosyal medya filtrelerindeki görünümüne benzemek amacıyla 14 yaşında estetik operasyon geçirmesi ve bu durumun “Snapchat dismorfisi” olarak adlandırılması, sorunun ulaştığı endişe verici boyutları gözler önüne sermektedir.

Küresel Bir Soruna Karşı Ulusal ve Uluslararası Çözüm Arayışları

Çevrimiçi bağımlılık ve olumsuz etkileri küresel bir sorun haline gelirken, farklı ülkeler bu krize karşı çeşitli politikalar ve çözüm stratejileri geliştirmektedir. Örneğin, Güney Kore’de belirli gece saatlerinde çocukların çevrimiçi oyun oynamasını engelleyen “Shutdown Law” (Sinderella Yasası) bir dönem yürürlükte kalmış, Fransa’da ise 16 yaş altı bireylerin sosyal medya platformlarını kullanımı ebeveyn iznine bağlanmıştır. Eğitim alanında ise Finlandiya’da ders aralarında uygulanan doğa temelli aktiviteler ve açık hava eğitimleriyle öğrencilerin dikkat sürelerinde ve genel iyilik hallerinde anlamlı iyileşmeler sağlandığı rapor edilmiştir.

Türkiye’de de bu konuda umut verici adımlar atılmaktadır. İstanbul Üniversitesi gibi akademik kurumların “Dijital Diyetisyen” benzeri programlarla bilinçli teknoloji kullanımını teşvik etmesi, Türk Psikologlar Derneği gibi sivil toplum kuruluşlarının “Dijital Oruç” gibi farkındalık kampanyaları düzenlemesi, Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı (TEGV) gibi vakıfların çocukları sanat, spor ve yaratıcı aktivitelere yönlendiren projeler geliştirmesi ve yerel yönetimlerin kütüphane kullanımını ve kitap okumayı teşvik eden çalışmaları olumlu örnekler arasında sayılabilir.

Bu süreçte teknoloji şirketlerinin de sorumluluk alması büyük önem taşımaktadır. Instagram ve TikTok gibi popüler platformların, özellikle genç kullanıcılar için ekran süresi sınırlamaları, zararlı içerik filtreleri ve yaşa uygun içerik önerileri gibi özellikleri geliştirmesi ve etkin bir şekilde uygulaması, dijital tüketimin regülasyonu açısından kritik adımlardır.

Tartışma: Çok Katmanlı Bir Sorun, Kapsamlı Bir Çözüm İhtiyacı

Çevrimiçi bağımlılık, sadece bireyin günlük yaşam rutinini bozan bir alışkanlık olmanın ötesinde, çocukların ve ergenlerin kimlik gelişimini, sosyal ilişkilerini, akademik başarılarını ve genel ruh sağlıklarını derinden etkileyen çok katmanlı ve karmaşık bir sorundur. Bu durumun çözümü, yalnızca bireysel farkındalık ve irade gücüne bırakılamayacak kadar ciddidir; ebeveynlerin, eğitimcilerin, sağlık profesyonellerinin, politika yapıcıların ve teknoloji şirketlerinin ortak sorumluluk üstlenmesini gerektiren sistematik bir yaklaşım ve toplumsal iş birliği elzemdir. Teknolojiyi tamamen dışlamak gerçekçi ve sürdürülebilir bir çözüm olmamakla birlikte, dijital okuryazarlığı artıran, eleştirel düşünme becerilerini geliştiren ve bilinçli, dengeli bir teknoloji kullanımını teşvik eden yaklaşımlar benimsenmelidir.

Sonuç: Geleceğimiz İçin Dijital Dengeyi Kurmak

Dijital çağın içine doğan ve bu dünyanın doğal bir parçası olarak büyüyen çocuklar için teknoloji, şüphesiz ki hem muazzam fırsatlar hem de ciddi tehditler sunmaktadır. Kontrolsüz ve bağımlılık düzeyine varan çevrimiçi davranışlar, çocukların ruh sağlığını baltalamakta, sosyal ve duygusal gelişimlerini olumsuz etkilemekte ve uzun vadeli potansiyellerini riske atmaktadır. Bu nedenle, toplumun tüm paydaşları olarak birlikte hareket ederek, çocukların dijital dünyada sağlıklı bir denge kurmalarına, teknolojinin sunduğu faydalardan güvenli bir şekilde yararlanmalarına ve potansiyel risklerden korunmalarına destek olmak hepimizin ortak sorumluluğundadır. Teknoloji, doğru sınırlar, bilinçli kullanım ilkeleri ve güçlü bir destek sistemiyle birleştiğinde, şüphesiz ki çocukların gelişimine ve geleceğine katkı sağlayan paha biçilmez bir araç haline gelebilir.

Yorumlar

yorumlar

Hakkında Kayıhan Badalıoğlu

Ankara'da doğdum. Eğitimimi TED Ankara Koleji'nde tamamladıktan sonra Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nden Ekonomi bölümünden mezun oldum. Profesyonel kariyerime 1998 yılında bankacılık sektöründe Yönetici Adayı olarak başladım ve 2000-2003 yılları arasında özel sektörde ve yerel yönetimde finans ve dış ticaret alanlarında görevler aldım. 2013 yılına kadar, önde gelen bankacılık kuruluşlarında genel müdürlük, perakende bankacılık, denetim kurulu, iç kontrol başkanlığı ve KOBİ portföy yönetimi gibi çeşitli pozisyonlarda bulundum. 2014 yılından bu yana, küçük ve orta ölçekli işletmelere finans, satış, pazarlama ve iş geliştirme konularında danışmanlık hizmetleri vermekteyim. 2015 yılında Bilgi Üniversitesi'nden Sosyal Medya Uzmanlığı Sertifikası aldım ve bu sayede işletmelere sosyal medya stratejisi, içerik oluşturma ve dijital büyüme konularında, web sitesi yönetimi danışmanlığının yanı sıra rehberlik etme imkanı buldum. Profesyonel çabalarımın ötesinde, lise yıllarımda başlayan müzik tutkumu sürdürmekteyim. Ayrıca, hayatıma denge ve keyif getiren yaratıcı birer çıkış noktası olarak blog yazmaktan ve amatör olarak fotoğraf çekmekten hoşlanıyorum.

İlginizi Çekebilir

Dijital Dönemde Zihinsel Kapasitenin Azalması

Dijital medya ve sosyal medya, modern toplumda bireylerin yaşam tarzlarını, alışkanlıklarını ve düşünsel kapasitelerini önemli …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir