Günümüzde lüks tüketim, sosyal medyanın parlak vitrinlerinde refahın simgesi olarak sıkça öne çıkıyor. Ancak küresel ekonomik veriler, orta sınıfın payının azaldığını, gelir eşitsizliğinin arttığını ve tüketimin giderek hayatta kalma mücadelesiyle ilişkili hale geldiğini gösteriyor. Bu makalede, güvenilir veriler ışığında ekonomik ve toplumsal gerçeklikleri ele alıyoruz.
Orta Sınıfın Küresel ve Türkiye’deki Durumu
OECD raporları, gelişmiş ülkelerde orta gelirli hanelerin nüfus içindeki payının 1980’lerden bu yana azaldığını ortaya koyuyor. Amerika Birleşik Devletleri’nde Pew Research Center verilerine göre, 2022 itibarıyla orta gelirli haneler nüfusun yaklaşık %52’sini oluşturuyor; bu oran önceki yıllara göre bir gerileme anlamına geliyor. Japonya ve Arjantin gibi ülkelerde de benzer eğilimler gözleniyor.
Türkiye’de ise TÜİK verileri hanehalkı gelir dağılımında ve yoksulluk oranlarında dalgalanmalar gösteriyor. Orta gelir grubundaki hane sayısının 2015-2023 arasında %22 azaldığına dair genel kabul görmüş resmi bir veri bulunmamakla birlikte, ekonomik baskıların orta sınıf üzerinde etkili olduğu bilinmektedir. Konut fiyatlarındaki artış ve reel ücretlerin satın alma gücündeki gerileme, orta sınıfın daralmasında önemli etkenlerdir.

Tüketim ve Borçlanma Arasındaki İlişki
Sosyal medya ve reklamlar, tüketimi başarı ve mutluluk göstergesi olarak sunarken, bireyler gelirlerinin üzerinde harcamalar yaparak görünür refah yaratmaya çalışıyor. ABD’de 2023 son çeyreğinde kredi kartı borçları 1.13 trilyon dolara ulaşarak rekor kırdı. Türkiye’de de hanehalkı borçluluğu artıyor ve kredi kullanımındaki yükseliş “kredi balonu” endişelerini gündeme getiriyor. Bu durum, artan yaşam maliyetleri karşısında tüketicilerin mevcut harcama düzeylerini koruma çabasının göstergesi olarak değerlendiriliyor.
Ekonomist Richard Easterlin’in “Easterlin Paradoksu” kavramı, gelir artışlarının mutluluk üzerindeki etkisinin belli bir noktadan sonra azaldığını, göreceli gelirin daha belirleyici olduğunu vurguluyor. Bu da tüketim ile mutluluk arasındaki ilişkinin karmaşık ve doğrusal olmadığını ortaya koyuyor.
Yeme-İçme Harcamalarında Değişim
Türkiye’de Bankalararası Kart Merkezi (BKM) verilerine göre, 2025 Mart ayında kredi ve banka kartlarıyla yeme-içme işlemleri 200 milyon adede gerileyerek son yılların en düşük seviyesine indi. İşlem sayısındaki düşüş, dışarıda yeme-içme sıklığının azaldığını gösteriyor. İşlem başına ortalama harcama artsa da, toplam tüketim daralıyor. Bu durum, yeme-içme harcamalarının artık lüks değil, zorunluluk seviyesine yaklaştığını gösteriyor.
TÜİK verileri, gelir seviyesi düşük hanelerin (örneğin 15.000 TL altı) dışarıda yeme sıklığının azaldığına işaret ediyor. Artan gıda fiyatları ve azalan alım gücü, gastronomi kültürünün birçok kişi için keyiften çok temel ihtiyaca dönüştüğünü doğruluyor.
Lüks Tüketimin Ardındaki Gelir Eşitsizliği
Hindistan’da 2023’te lüks otomobil satışlarının %25’in üzerinde artmasına rağmen, nüfusun önemli bir kesimi düşük gelirle yaşam mücadelesi veriyor. Suudi Arabistan’da genç işsizlik oranı %15 civarında seyrediyor. Bu örnekler, gelir eşitsizliğinin derinleştiğini ve ekonomik refahın toplumun tüm kesimlerine eşit yansımadığını ortaya koyuyor.
Ayrıca ekonomik sıkıntı dönemlerinde tüketicilerin küçük ve uygun fiyatlı lüks ürünlere yönelmesi ( lipstick effect ) gözlemleniyor.
“Lipstick Effect” Nedir?
Ekonomik olarak zor zamanlarda, insanlar büyük harcamalar yapamaz hale gelir (örneğin araba ya da ev alamazlar). Ancak yine de kendilerini iyi hissettirecek, prestij duygusu verecek küçük ve ulaşılabilir lüksleri (örneğin marka bir ruj, parfüm ya da küçük aksesuarlar) satın alırlar. Bu, psikolojik bir telafi mekanizmasıdır: ekonomik stres altındayken bile kendini ödüllendirme ve statü hissi yaşama arzusu.

Küresel Çözüm Arayışları
Dünya genelinde gelir eşitsizliği ve ekonomik baskılara karşı çeşitli önlemler uygulanıyor. Almanya’da kira artışlarını sınırlayan yasalar, Hindistan’da sübvansiyonlu temel gıda dağıtım sistemleri ve İsviçre’de temel gelir pilot projeleri örnek olarak gösterilebilir. Bazı ülkelerde lüks tüketimden alınan vergiler sosyal harcamalara kaynak yaratmak için değerlendiriliyor.
Orta sınıfın daralması, artan borçluluk ve gelir eşitsizliği, tüketim alışkanlıklarımızı ve refah algımızı derinden etkiliyor. Lüks tüketim görüntüsünün ardında yatan ekonomik kırılganlıklar, sürdürülebilir ekonomik politikalar ve toplumsal bilinçle aşılabilir. Tüketim alışkanlıklarımızı ve refah tanımımızı gerçekçi verilerle yeniden şekillendirmek, daha adil ve dengeli bir toplum için kritik öneme sahiptir.