Yönetmen / Yazar: James Vanderbilt
Oyuncular: Russell Crowe, Rami Malek, Michael Shannon
Tür: Tarihi Drama, Hukuksal Gerilim
Vizyon: ABD – 7 Kasım 2025 / Birleşik Krallık – 14 Kasım 2025
Filmle ilgili bilgilere geçmeden önce, 1945-1946 Nürnberg Mahkemeleri‘ni kısaca özetleyelim. Almanya’nın Nürnberg şehrinde gerçekleştirilen Nürnberg Uluslararası Askeri Ceza Mahkemeleri (IMT), II. Dünya Savaşı’nda yakalanan Nazi liderleri ve üst düzey yetkililerinin savaş suçları ve insanlığa karşı işledikleri suçlardan dolayı yargılandığı tarihi bir süreçtir. Bu mahkemeler, Birleşik Devletler, Birleşik Krallık, Fransa ve Sovyetler Birliği’nin ortak girişimiyle kurulmuştur.
Mahkeme süreci, 20 Kasım 1945’te başlamış ve 1 Ekim 1946’da sona ermiştir. Toplam 24 üst düzey Nazi yetkilisi yargılanmış; bunlardan 12’si ölüm cezasına, 7’si ise değişik sürelerde hapis cezalarına çarptırılmış, 3 kişi ise beraat etmiştir. Suçlamalar dört ana başlık altında toplanmıştır:
- Barışa karşı suç (savaşı planlama, başlatma ve yürütme),
- Savaş suçları (savaş hukuku ihlalleri),
- İnsanlığa karşı suçlar (soykırım, sürgün, toplu katliamlar),
- Ortak plan ve komplo yoluyla yukarıdaki suçların işlenmesi.
Mahkemenin önemli bir özelliği, Nazi liderlerinin sadece emirleri yerine getirdiklerini iddia etmelerine rağmen suçlarının bireysel sorumluluk kapsamında değerlendirilmesidir. Holokost’un detayları, imha kamplarındaki vahşet ve sistematik soykırım mahkeme sürecinde belgeler ve tanık ifadeleriyle ortaya konmuştur.

Nürnberg Mahkemeleri, uluslararası ceza hukuku tarihinde ilk defa devlet liderlerinin savaş suçlarından sorumlu tutulduğu bir dönüm noktası olmuştur ve sonrası için uluslararası hukuk normlarının gelişmesine öncülük etmiştir.
Özetle, Nürnberg Mahkemeleri Nazi rejiminin sistematik suçlarının adalet önünde hesaplaşmasıdır ve uluslararası savaş ve insanlık suçları yasalarının temel taşlarından biridir.
II. Dünya Savaşı’nın sonunu ve uluslararası hukukun doğuşunu simgeleyen 1945-1946 Nürnberg Mahkemeleri, James Vanderbilt’in yönetmenliğinde politik bir tiyatroya dönüşüyor. Film, Nazi savaş suçlularının yargılanması gibi anıtsal bir olayı, mahkeme salonunun gerilimini bir yana bırakarak, karakterler arası psikolojik bir düelloya odaklıyor.
Temel Çatışma: Göring vs. Kelley
Filmin dramatik merkezi, Amerikalı askeri psikiyatrist Douglas M. Kelley (Rami Malek) ile Reichsmarschall Hermann Göring (Russell Crowe) arasındaki psikolojik kedi-fare oyunudur.
- Hermann Göring (Russell Crowe): Crowe, Göring’i hem tehditkar derecede karizmatik hem de manipülatif bir dahi olarak sunar. Göring, mahkemeyi kendi siyasi son gösterisi olarak görür; Nazi ideallerini savunmaktan geri durmaz ve Holokost sorumluluğunu reddeder.
- Douglas Kelley (Rami Malek): Malek’in canlandırdığı Kelley, mahkumların intihar etmesini önlemekle görevlidir, ancak asıl amacı Göring’in zihnini analiz ederek kendi bilimsel şöhretini (22 Cells in Nuremberg adlı kitabıyla) inşa etmektir. Film, her iki karakterin de anın tarihsel ağırlığını, kendi kişisel hırs ve oyunbazlıklarına kurban etmesini çarpıcı bir şekilde işler.

Filmeden Notlar
- Seyir Keyfi (İzlenebilirlik): Film, Russell Crowe ve Rami Malek’in yüksek izlenebilirliğe sahip performanslarıyla ve Aaron Sorkin tarzı ritmik ve zekice yazılmış diyaloglarla doludur. Michael Shannon’ın da savunma tarafındaki güçlü varlığı, bu hukuksal gerilimi ayakta tutar.
- Otantiklik Eksikliği: The Guardian eleştirmeni Radheyan Simonpillai’nin de belirttiği gibi: “Nuremberg, Nazi savaş suçlularını yargılayan bu küresel gösteriyi, tıpkı bir sahne prodüksiyonu gibi paketliyor — izlenmesi keyifli ama sahiciliği eksik.”
- Yapaylık Anı: Filmin en ironik ve eleştirel sahnesi, savcıların mahkemede toplama kampı görüntülerinin gösterildiği andır. Bu gerçek arşiv görüntüleri, maalesef, filmin geriye kalan cilalı ve yapay duygusallığını daha da fazla öne çıkararak bir tezat yaratır.
- Tema: Yönetmen Vanderbilt, Göring’in “Hitler bizi yeniden Alman hissettirdi” repliği üzerinden modern popülizme ve suçun köklerinin Batı toplumunda da var olabileceği fikrine dokunur. Ancak film, bu derin felsefi sorunu, karakterler arası şovmenliğe feda ederek, vicdani yankısını yeterince derinleştiremez.
Nürnberg, güçlü oyunculuklara sahip, entelektüel açıdan kışkırtıcı bir yapım olsa da, tarihi bir hesaplaşmanın duygusal ağırlığını, Hollywood’un “izlenebilir eğlence” formülüne indirgemekle eleştirilmiştir. Film, adaletin tiyatrosunu gösterir ancak o tiyatronun ötesine geçmekte yetersiz kalır.
Sosyalmedyaloji Sosyal Medya Haber ve Bilgi Platformu