Bu yazımızda sinemanın sınırlarını zorlayan, politik ve toplumsal temaları derinlemesine işleyen, estetik ve anlatı teknikleriyle izleyicileri büyüleyen bir yönetmen olan Bernardo Bertolucci’yi inceleyeceğiz. 16 Mart 1941’de Parma, İtalya’da doğan bu usta yönetmen, 26 Kasım 2018’de Roma’da 77 yaşında hayata veda etti. Ardında sadece İtalyan sinemasını değil, dünya sinemasını da derinden etkileyen bir miras bıraktı.
Hayatı ve Sinemaya İlk Adımları
Bertolucci’nin sinemaya olan tutkusu, daha genç yaşta belirginleşmişti. Şair ve film eleştirmeni olan babası Attilio Bertolucci sayesinde sanatsal bir ortamda yetişen Bernardo, sinema dünyasına 1960’ların başında ilk adımlarını attı. “La Commare Secca” (1962) adlı filmiyle dikkatleri üzerine çeken Bertolucci, ardından “Prima della rivoluzione” (1964) ve “Partner” (1968) gibi eserlerle kendi özgün sinema dilini oluşturmaya başladı.

Bernardo Bertolucci
Bertolucci’nin Sinemasının Ayırt Edici Özellikleri
- Politik ve Toplumsal Eleştiri: Bertolucci, filmlerinde dönemin siyasi ve toplumsal olaylarına eleştirel bir bakış açısı sunmaktan çekinmezdi. Faşizm, sınıf çatışmaları, cinsellik ve bireyin toplum içindeki yeri gibi konuları derinlemesine işleyerek, izleyicileri düşünmeye sevk ederdi.
- Psikolojik Derinlik: Yönetmenin karakterleri, psikolojik olarak karmaşık ve derinlikliydi. Bertolucci, karakterlerin iç dünyalarını, travmalarını ve çatışmalarını büyük bir ustalıkla yansıtarak, izleyicileri karakterlerin ruh hallerine ortak ederdi.
- Deneysel Anlatım: Geleneksel sinema anlatımının dışına çıkarak farklı teknikler ve deneysel yaklaşımlar kullanırdı. Bu cesur yaklaşımı, filmlerine özgün bir görsel dil ve atmosfer kazandırırdı.
- Estetik Kaygı: Bertolucci, filmlerinde estetiğe büyük önem verirdi. Görüntü yönetimi, müzik, kostüm ve set tasarımları gibi unsurları titizlikle kullanarak, izleyicilere unutulmaz görsel deneyimler yaşatırdı.
Unutulmaz Başyapıtları
Konformist (1970)
Faşist ideolojiyi eleştiren bu başyapıt, Marcello’nun (Jean-Louis Trintignant) iç dünyasındaki çatışmaları ve ikilemleri derinlemesine inceler. Film, faşizmin bireyler üzerindeki etkisini çarpıcı bir şekilde gözler önüne sererken, izleyicileri konformizmin tehlikeleri ve bireysel özgürlüğün önemi üzerine düşünmeye iter.
Paris’te Son Tango (1972)
Erotizm ve psikolojik derinliği ustalıkla bir araya getiren bu film, Jeanne (Maria Schneider) ve Paul (Marlon Brando) arasındaki tutkulu ve sıra dışı ilişkiyi anlatır. Film, dönemin en erotik yapımlarından biri olarak kabul edilirken, çekimler sırasında Schneider’in rızası dışında bir tecavüz sahnesinde oynamaya zorlandığı iddiası büyük tartışmalara yol açmıştır. Bu durum, filmin hem sanatsal değeri hem de etik boyutları üzerine günümüzde de süregelen bir tartışma yaratmıştır.
1900 (1976)
İtalya’nın toplumsal ve politik dönüşümünü gözler önüne seren bu epik film, iki arkadaşın (Robert De Niro ve Gerard Depardieu) hayatları üzerinden sınıf çatışmalarını ve toplumdaki değişimleri ele alır. Film, arkadaşlığın nasıl düşmanlığa dönüştüğünü ve tarihin insan hayatları üzerindeki etkisini çarpıcı bir şekilde gösterir.
Son İmparator (1987)
Çin’deki Qing Hanedanlığı’nın son imparatoru Puyi’nin yaşam öyküsünü anlatan bu destansı film, sinema tarihinde ilk kez Yasak Şehir’de çekim yapma izni almıştır. Film, Çin tarihinin ve kültürünün derinliklerine inerken, aynı zamanda Bertolucci’nin “Oryantal Üçlemesi“nin de ilk filmidir. “Son İmparator,” En İyi Yönetmen ve En İyi Film dalları da dahil olmak üzere toplam 9 Oscar ödülü kazanmıştır.
Çölde Çay (1990)
Amerikalı yazar Paul Bowles’ın aynı adlı romanından uyarlanan bu film, New Yorklu bir çiftin (Debra Winger ve John Malkovich) evliliklerini kurtarmak için çıktıkları Afrika yolculuğunu ve bu yolculuğun onların hayatlarında yarattığı derin değişimleri anlatır. Bertolucci, mekânın ve atmosferin önemini vurgularken, karakterlerin iç dünyalarına odaklanır.
Günümüz Sinemasına Etkisi ve Mirası
Bertolucci’nin sinemaya etkisi, sadece kendi dönemiyle sınırlı kalmamış, günümüz sinemasına da ilham kaynağı olmaya devam etmektedir. Yönetmen, sinemada estetik ve anlatı teknikleriyle yeni ufuklar açmış, sinemanın dilini dönüştürmüştür. Filmlerindeki görsel şairlik, derinlemesine karakter analizleri ve politik temaların işlenişi, sonraki kuşak yönetmenler için adeta birer ders niteliğindedir. Özellikle karakter derinliği, psikolojik çözümlemeler ve estetik açıdan güçlü sinematik yaklaşımlar arayan günümüz yönetmenleri, Bertolucci’nin izinden gitmektedir. Örneğin, Paolo Sorrentino gibi önemli yönetmenler, Bertolucci’nin görsel şairliğinden ilham alarak, dramatik temaları büyük bir görsellikle işlemektedir.
Ayrıca, toplumsal eleştiriyi ve politik temaları vurgulayan filmleri hala etkisini sürdüren Bertolucci’nin yapıtları, feminist sinema hareketi ve queer sineması gibi akımlar tarafından da sıkça referans gösterilmektedir. “Son İmparator” filmi, sadece Çin tarihi ve kültürüne dair derinlemesine bir bakış sunmakla kalmayıp, dünya çapında sinemaya nasıl evrensel bir anlatı kazandırılabileceğini de göstermiştir. Bertolucci, sinemada kültürlerarası yaklaşımlarıyla da öncü olmuş ve daha global bir bakış açısına sahip filmlerin üretilmesine katkıda bulunmuştur.
Bernardo Bertolucci’nin sinema dünyasına kattığı yenilikçi bakış açısı, deneysel anlatım tarzı ve toplumsal eleştirileri, onu sadece bir yönetmen değil, aynı zamanda sinema sanatının asi ruhu olarak da tanımlamamıza olanak tanımaktadır. Onun filmleri, sinema tarihindeki yerini daima koruyacak ve gelecekteki sinemacılara ilham vermeyi sürdürecektir. Bertolucci, sinema dünyasına bıraktığı bu kalıcı mirasla, adını sonsuza dek yaşatacaktır.

Sinema tarihinin ikonik mafya filmlerine yer verdiğimiz yazımıza da buradan ulaşabilirsiniz.