Soğuk havaların sıcakla elele gezdiği sonbahar günlerini geride bırakıp sokaklarda tek başına kaldığı kasım ayıyla birlikte bir çiçek açar: Krizantem ya da bilinen adıyla kasımpatı…
Fakat ülkemizde açan bütün kasımpatıların boynu biraz büküktür, çünkü Mustafa Kemal Atatürk’ün, ilkbaharı çağrıştırması sebebiyle çok sevdiği kasımpatılar 10 Kasım’larda bu kez O’nu anmanın sembolü olmuştur. Her daim özlemle, sevgiyle, saygıyla, şükranla anıyoruz…

Bize Ata’mızı anımsatan kasımpatının latince ismi “chrysanthemum” Eski Yunan’da “altın çiçek” anlamına geliyor. Özellikle uzakdoğuluların çok değer verdiği bu çiçek imparatorluğun mührü olacak kadar saygı görüyor Japonya’da. Öyle ki; japoncadaki adıyla “kiku”ya atıfla “mutluluk festivali” olarak anılan bir festival bile düzenleniyor her yıl eylül ayının 9’unda. Japonlar için uzun ömürlülüğün ve asaletin timsali olmuş krizantemi 5. yüzyılda bu halka tanıtanlarsa Çinliler. Çin’de de dayanıklılığın ve uzun ömürlülüğün sembolü olan kasımpatılarının çiçeklenmesi pirinç şarabı içilerek kutlanıyor. Bazı türlerinin yemeklerde kullanıldığı, çayının ve şerbetinin tüketildiği, ilaç yapımda yer aldığı da biliniyor.
Kuzey yarımkürede yaygın olarak yetişen kasımpatılar çok yıllık, çalı formunda gelişen bitkiler. Türlerine göre 40-120 santimetrelere kadar boylanabiliyorlar. Hemen hemen her renge sahip bu çiçekler bol güneşli, her türden gübre ile zenginleştirilmiş verimli, süzek topraklarda düzenli sulamaya ihtiyaç duyuyor. Kökten ayırma yöntemiyle çoğaltılabileceğiniz kasımpatılar aralık ayının başlarına kadar kışın kasvetli günlerine yalan da olsa bir bahar görünümü katıyorlar!
