Finansal kurumlar, küresel ölçekte artan para aklama faaliyetleriyle mücadelede her zamankinden daha büyük bir baskı altında. Özellikle “money mule” olarak bilinen ve suç gelirlerinin transferinde kullanılan hesaplar, son yıllarda bankacılık sisteminin en zayıf halkalarından biri haline geldi.
Düzenleyici kurumlar sürekli denetim çağrısı yaparken, birçok banka 24/7 sürekli izleme (continuous AML monitoring) modellerine geçiyor. Ancak uzmanlara göre bu geçişin başarısı, yalnızca teknolojik yatırım değil, bağlama (context) duyarlı bir stratejik yaklaşım gerektiriyor.
Değişen Dolandırıcılık Ekosistemi
Synectics Solutions danışmanlarından Liese Rushton, son dönemde para katırlarının davranış modellerinin önemli ölçüde karmaşıklaştığını vurguluyor.
İngiltere’deki düzenleyici raporlara göre 2024 yılında 225.000’in üzerinde bilinen mule hesabı aktif hale geldi.
Bu hesapların büyük kısmı uzun süre pasif şekilde sistem içinde “uykuda” kalıyor. Ortalama sekiz ay sonra ise farklı bankalarda eşzamanlı işlem artışları gözleniyor. Bu durum, klasik AML sistemlerinin dönemsel kontrol mantığını geçersiz kılıyor.
Dahası, meşru kullanıcı davranışlarının da değişmesi, risk analitiğini zorlaştırıyor. Mobil bankacılığın yükselişi, düzensiz gelir akışları, birden fazla banka kullanımı ve mikro-ödemeler gibi davranışlar artık norm haline geldi.
Bu da “riskli” ile “olağan” davranış arasındaki sınırı bulanıklaştırıyor.
Rushton bu tabloyu şöyle özetliyor:
“Artık sorun, anormal işlemleri tespit etmek değil; neyin gerçekten anormal olduğunu anlayabilmek.”

Bağlamdan Yoksun Sürekli İzlemin Tehlikeleri
Sürekli müşteri tanıma (perpetual KYC – pKYC) ve işlem gözetimi, modern AML stratejisinin temel taşları arasında yer alıyor.
Ancak bu sistemler sabit eşikler (fixed thresholds) ve katı kurallar üzerine inşa edildiğinde, faydadan çok yük getirebiliyor.
Yüksek hacimli ama düşük isabet oranına sahip uyarılar:
- Operasyonel ekipler üzerinde yoğun iş yükü yaratıyor,
- Gerçek risklerin görünürlüğünü azaltıyor,
- Meşru müşterilerde memnuniyetsizlik ve güven kaybına yol açıyor.
Rushton’a göre:
“Sabit eşikler, kontrol yanılsaması yaratır. Gerçekte ise hızla değişen tehditler karşısında etkisizdir; çok ses üretir ama az anlam taşır.”
Çözüm: Katmanlı ve Bağlamsal İzleme Yaklaşımı
Yeni nesil AML yapılarında hedef, daha fazla veri değil, daha derin anlam üretmektir.
Bunun yolu da katmanlı (layered) bağlam analizinden geçiyor.
Rushton’un önerdiği üç temel yapı taşı şöyle:
- Konsorsiyum Verisi (Consortium Data):
Farklı bankalar ve finansal kurumlar arasında paylaşılabilen toplu istihbarat, müşterinin davranışını bütünsel biçimde görmeyi sağlar. Böylece bir bankada masum görünen hareket, diğerinde şüpheli bir zincirin parçası olarak ortaya çıkabilir. - Yapılandırılabilir Kontroller (Configurable Controls):
Her kurumun risk iştahı ve müşteri profili farklıdır. Tek tip AML algoritmaları yerine, esnek ve kurumun risk modeline uyarlanabilir kontroller kullanılmalıdır. - Açıklanabilirlik (Explainability):
Her uyarının gerekçesi sistem içinde şeffaf biçimde izlenebilir olmalıdır. Bu hem iç denetim süreçlerini kolaylaştırır hem de düzenleyici kurumlar karşısında güven inşa eder.
Bu yaklaşım özellikle Yetkilendirilmiş Ödeme Dolandırıcılığı (Authorised Push Payment Fraud) gibi karmaşık vakalarda kritik fark yaratır.
Bağlam katmanları birleştirildiğinde, sahte mağduriyet hikayeleriyle tasarlanmış dolandırıcılık zincirleri çok daha erken aşamada fark edilebilir.

Yeni Başarı Ölçütü: Anlamlı Alarm Oranı
Artık AML başarısı, kaç adet uyarı üretildiğiyle değil, bu uyarıların doğruluk oranı ve operasyonel etkisiyle ölçülüyor.
“Çok veri, az anlam” devri kapanıyor; yerini “sürekli bağlam ve ortak farkındalık” anlayışı alıyor.
Bu dönüşüm, yalnızca AML ekiplerinin değil, tüm finans kurumunun kültürel bir adaptasyon sürecini de beraberinde getiriyor.
Risk yönetimi artık yalnızca uyumun gereği değil, müşteri güveninin stratejik temeli haline geliyor.
Sonuç: Akıllı Denetim Çağı
Kara para aklama ile mücadelede kalıcı başarı, ne algoritmaların hızında ne de sistemlerin maliyetinde gizli.
Gerçek fark, veriyi anlamlandırabilen, bağlamı okuyabilen ve sürekli öğrenen sistemler** kurabilmekte.
Finansal kurumlar için artık esas soru,
“Kimi tanıyoruz?” değil,
“Davranışın ardındaki amacı ne kadar anlayabiliyoruz?”
Bu farkı yaratabilen kurumlar, hem regülatörlerin güvenini kazanacak hem de dijital çağın yeni finansal suç ekosistemine karşı en güçlü savunma hattını oluşturacaktır.

Kaynak: Fintechtimes
Sosyalmedyaloji Sosyal Medya Haber ve Bilgi Platformu